Mitolojik Sembol Hayat Agacı; Aidiyet ve Kökler Üzerine
- Ali Turan
- 13 Oca
- 3 dakikada okunur

Hayat Ağacı, birçok kültürde olduğu gibi Sümer mitolojisinde de önemli bir sembol olmuştur. Kökleri, gövdesi ve yeşeren dalları ile bu ağaç, sadece doğanın döngüsünü değil, aynı zamanda bereket, yaşamın devamlılığı ve yenilenmeyi temsil eder. Sümerler, bir tarım toplumu olarak, tarımsal üretimi ve doğanın döngülerini kutsal kabul etmiş ve bu döngüleri sanatlarında da yaşam ağacı imgesiyle ifade etmiştir.
Özellikle palmiye ve hurma ağaçları, hem ürünlerin bolluğunu hem de gölge sağlayarak hayatı desteklemeyi simgelerdi. Hayat Ağacı, insanın hayatta kalması ve gelişmesi için kökleriyle yere bağlı olmanın, dallarıyla ise göğe uzanmanın anlamını taşır. Bu bağ, bireyin hayat yolculuğunda derin bir anlam taşır. Geçmişe tutunmak ve geleceğe doğru büyümek, Sümer mitolojisinden günümüze kadar bireyin yaşam yolculuğunun evrensel bir anlatımı olarak yorumlanabilir.

Tıpkı Hayat Ağacı gibi, bireyin kimliği de geçmiş deneyimler, aile bağları, toplumsal ilişkiler ve manevi değerler ile köklenir. Bir kişinin yaşamına şekil veren kökler, sadece ailesinden ve kültürel mirasından değil, aynı zamanda sosyal çevresi ve deneyimlerinden gelir. Her birey farklı köklerden beslenir, ancak bu kökler zamanla kişiyi şekillendirir ve kimliğinin temel taşlarını oluşturur.
Bireyin içsel dünyasının da döngüsel değişimler yaşadığı söylenebilir. Tıpkı olgunlaşarak büyüyen bir ağaç gibi, birey de yeniliklerle filizlenir, zorluklarla yaprak döker ve her seferinde yeniden büyüme gücü bulur. İnsanın bir iş hayatı değişikliğine veya ilişkisini sonlandırıp tekrar ilişki yaşantılıması olarak yorumlanabilir. Güvenli görülmüş limandan yeni bir başlangıca.

Psikanalitik düşüncede aidiyet duygusunu Jacques Lacan ın ayna evresi ile bir bakış çıkartılabilir Jacques Lacan, bireyin kimlik ve aidiyet arayışını “ayna evresi” teorisiyle açıklar. Ayna evresine göre, çocuk yaklaşık 6-18 aylık olduğunda aynaya baktığında kendini ilk kez bütün bir varlık olarak fark eder. Ancak bu görüntü, gerçek benlik değil, dışsal bir yansımadır. Çocuk, bu idealize edilmiş görüntüyle özdeşleşir ve kendisini başkalarının bakışlarında bulmaya başlar.
Lacan’a göre, birey hiçbir zaman tam olarak “kendi” olamaz; her zaman Öteki’nin bakışı ve beklentileri ile şekillenir. Lacanın yorumu ile birey toplumsal beklentilere göre hareket eden, aile veya akran baskısı yaşanabileceğini tarif eder. İnsanın giyim tercihlerinde de onaylanmış olanı tercih etmesi gibi düşünülebilir.
Lacan’ın teorisi, bireyin kimlik geliştirme sürecini anlamak açısından da önemlidir. İnsan, yaşamı boyunca kendi köklerini ararken, aynı zamanda başkalarının ona nasıl baktığını da içselleştirir. Tıpkı Hayat Ağacı’nın her mevsim yenilenmesi gibi, bireyin de olgunlaşmasında kendini sürekli olarak yeniden tanımlamak zorundadır.
“Köklerimizi, başkalarının varlığında buluruz; kendi kendimize olabilmek için bize tutulmuş olan aynadaki ötekiyi tanımamız gerecektir..”
Birey, çocuklukta güvenli bağlanma deneyimleri yaşadıysa yetişkinlikte aidiyet ve kimlik arayışında boşluk hissine kapılmayabilir. Ancak aidiyet duygusu eksik kaldığında, kişi kimliğini ötekilerin beklentilerine göre inşa etmek zorunda kalabilir. Bu durumda birey, tıpkı Lacan’ın aynada gördüğü ideal imgeye ulaşmaya çalışan çocuk gibi, sürekli yetersizlik ve eksiklik duyguları içinde kendisini görebilir.
Ayrıca John Bowlb bağlanma teorisi’ni tanımlarken çocukların, güvenli bir bağlanma figürüyle ilişki kurduğunda aidiyet duygusunu geliştirdiklerini belirtmiştir.

Günümüz dünyasında, bireyin kimlik ve aidiyet arayışı giderek daha karmaşık hal almış olabilir. Sosyal medya gibi mecralarda birey, sürekli olarak görünür olma ihtiyacı hisseder ve başkalarının aynasında kendini bulmaya çalıştığı bir dünya içine kapılmış olabilir. Veya bir ilişkide partnerine kapılmış onsuz yaşayamayacağını inanırken kendisini görmekte zorlanıyor olabilir.
Tıpkı Lacan’ın ayna evresinde olduğu gibi, birey burada da ötekilerin bakışıyla tanımlanan bir kimlik inşa edebilir. Ancak bu kimlik, çoğu zaman gerçek değil, yalnızca idealize edilmiş bir yansımadır.
İnsan yaşamının devamlılığı, yenilenmeyi, köklerine ve aidiyete bağlılığı gösterir. Sümer mitolojisindeki hayat ağacı sembolü ile aidiyet ve kökler üzerine yorum yaparken, insanın doğa ve çevreyle şekillenen köklerine bağlı kalmaya devam ettiğini görmekteyiz.